MİKRO TARİH DEYİNCE…
Fen
bilimlerinde kesinlik ve bununla bağlantılı olarak evrensellik söz konusudur
ancak sosyal bilimler de bu farklıdır. Bu kesinliği sağlayamamaları neden ve
sonuçlarda güvenilirlik sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu güvenilirlik sorunu da kaynakların
kullanımını ortaya çıkardı.[1]Bununla birlikte fen
bilimleri ve sosyal bilimler arasında bir bağlantının olmadığını söylemek
mümkün değildir. Nitekim fen bilimlerinde ortaya çıkan teoriler sosyal
bilimlerde de yeni yaklaşımlar doğurmuştur. Mesela Newtoncu klasik bilim
anlayışı tarih bilimini üç farklı şekilde etkilemiştir. Bunların ilki
ilerlemecilik fikridir. Bu enerjinin düz bir çizgide sonsuza kadar yayılması
yaklaşımıyla bağlantılıdır. İkinci yaklaşım tekerrür eden tarihtir. Neden sonuç
ilişkisi bunda önemlidir. Üçüncü yaklaşım kuramlarla ve geniş sistemlerle
açıklanan tarih kurgusudur. Burada kategorileşme önemlidir. Yani benzerlik ve
farklılıkların gruplandırılarak kuramsallaştırılması buna uymayanların da
dışarıda bırakılmasıdır. Bunun yanında Einstein’ın ortaya koyduğu kuantum
fiziği ise atom altı parçacıklarla ilgilenmiştir.[2] Bu da mikroskobun önemini
gözler önüne sermiştir. Yani artık teleskoptan mikroskoba geçiş olarak Peter
Burke’n 12. Kattan gözlem dediğinin[3] ve Cemal Kafadar’ın uzak gözlük[4] dediğinin dışında yeni bir
tarihi yaklaşım ortaya çıkmıştır: Mikro Tarih.
1.
Mikro Tarih
Anlayışının Temsilcileri
Bu
terim 1960-70’li yıllarda dünyada yaşanan toplumsal ve siyasi yapının
değişmesinin tarihyazımına kazandırdığı bir yaklaşımdır.[5] Bu terimi ilk kez Fernand Braudel
1960’larda kullanmıştır. Ondan sonra Raymond Queneau tarafından yazılan Mavi
Çiçekler (Les Fleurs Bleues) adlı romanda kullanılmıştır. Ancak ikisinde de
Mikro Tarih kavramı olumsuz anlamda kullanılmıştır.[6] Ondan sonra 1970’in
ortalarına doğru İtalyan tarihçi Carlo Ginzburg ve Fransız tarihçi Emmanuel Le
RoyLadurie bu tarih yaklaşımının ilk örneklerini vermişlerdir. Carlo
Ginzbung’un Peynir ve Kurtlar: Bir Onaltıncı Yüzyıl Değirmencisinin Dünyasıdır
(The Cheese and the Worms: The Cosmos of a Sixteenth-Century Miller) adlı eseri
bu yaklaşımı tamamen yansıtmaktadır. Ginzburg engizisyon mahkemesinin
kayıtlarından ve Menocchio’nun okuduğu kitapların kaydından yola çıkarak hem zihinsel
yapısını çözümlemiş hem de Menocchio’nun yaşadığı toplumsal yapıyı ve bununla
bağlantılı olanları incelemiştir. Burada sadece Menocchio’nun okuduğu eserler
ya da konuştuğu kimseler değil bunlardan edindiği bilgileri nasıl harmanlayıp
engizisyonculara aktardığı da gözden kaçmamalıdır. Kitabın adı Menocchio’nun
bir inanışından gelmektedir. Kosmosun süte benzetilmesi ve buradan peynirin
çıkması, bozulan peynirden kurtların çıkması da ilk ve en mükemmel şey olan
meleklerin çıkışı şeklinde tanımlanmıştır.[7]Ginzburg kitabının
önsözünde halk kültürü, sözlü kültür, biyografi çalışmalarıyla Mikro Tarih
arasındaki ilişkiyi de ele almıştır. Buradan onun iyi bir kültür tarihçisi[8], bununla bağlantılı olarak
sosyolog[9]
ve antropolog olduğu çıkarılabilir. Ayrıca antropologların yapması gerekenin
belirli sabitlerden yola çıkarak zihniyet dökümü yapmak olduğu bilinmektedir.[10] Nitekim Ginzburg da bunu
yapmış hatta bunu şu şekilde açıklamıştır: “Menocchio’nun en derin
düşüncelerinin dip akıntılarına yol vermek için…”[11]
Bir
başka Mikro Tarih yaklaşımının temsilcisi ise Montaillou: Yanılgının
Vaadedilmiş Topraklar (Montaillou: The Promised Land of Error) adlı eserini
1975 yılında çıkarmış olan Emmanuel Le Roy Ladurie’dir. O ilk kez engizisyon
kayıtlarını kullanarak 14. Yüzyılın başlarındaki dini muhalefete eğilmiş ve bir
Fransız köyündeki gündelik hayat ve kültürünü ortaya koymuştur.[12] Bu minvalde o da gündelik
hayat tarihçisi ve kültür tarihçisi kategorilerine girebilmektedir. Zaten mikro
tarihin tüm bunlarla iç içe olduğu söylenebilir. Bunların dışında Kalıtımsal
Güç: Bir Şeytan Kovucunun Hikayesi (InheritingPower: TheStory of an Exorcist)
adlı eserini 1985 yılında yazmış olan GiovanniLevi’de vardır. 1983 yılında
Natalie Zemon Davis’in Martin Guerre’nin Dönüşü (The Return of Martin Guerre)
adlı eseri de bu yaklaşıma dahil edilmektedir. Bunun yanında Robert Darnton
tarafından 1984 yılında kaleme alınan 18. Yüzyılın zanaatkarlarının ve kırsal
ahalinin değerleri, algılamaları vb. işlendiği Büyük Kedi Katliamı ve Fransız
Kültür Tarihindeki Diğer Olaylar (The Great Cat Massocreand Other Episodes in
French Cultural History) adlı eseri de eklenebilir[13] Amerika’da Mikro Tarih
alanında ilk örnek antropolog Clifford Geertz tarafından ele alınan Bali’de
horoz döğüşü üzerine yazdığı bir denemedir.[14]
Türkiye’de
Mikro Tarih çalışmalarının örneklerinin genellikle amatör tarihçiler tarafından
verildiği görülmüştür. Hayat Tarih Mecmuası bu bağlamda önemlidir. Burada
kaleme alınan örneklerden bazıları şunlardır: Celal Nuri İleri’nin Tefeci
Karnik Nasıl Öldü, İhsan Birinci’nin Başkomiserlik Eden Kabadayı ve
benzerleridir. Bunun yanında Hayat Tarih Dergisi’nde çıkan Refik Halit Karay’ın
1978 yılında yazdığı Sokakların Tarihi adlı makalesi, kronolojik ve mekansal
sınırlama olarak görebileceğimiz 1982 yılında Hayat Tarih Dergisi’nde çıkan
Kemal Bafralı’nın yazdığı 18. Yüzyıl Sonunda İstanbul’da bir Gün adlı makalesi
bu minvalde önemlidir.[15] Bunun yanında Reşit Ekrem
Koçu’nun eserleri de örnek olarak gösterilebilir.
2.
Mikro Tarih
Anlayışı
Mikro
Tarih’in Tarih İçin Metodoloji adlı kitabın sonunda yer alan sözlükteki
karşılığı şöyledir: “Küçük ve önemsiz
görünen olaylara, yapılara odaklanan tarihyazımı”.[16] Buradaki vurgu sadece
kişi, mekan, olgu, zaman olarak küçültmeye değil, önemsiz kavramına da
yapılmaktadır. Çünkü Mikro Tarih anlayışından önce tarih sadece büyük
insanların tarihiydi. Büyük kavramı aslında güce sahip ya da politik alanda
bunun için savaşan her şeydir.[17] Küçük ve önemsizlerin
farkına bile varılmadığı, onların arkasındanişleyen bir süreç söz konusu
olmuştur.[18]
Franz Babinger’inSimavnaKadısıoğlu Şeyh Bedreddin’e yazdığı önsözün başlığı bu
minvalde önemlidir: “Devletler Kendi
Tarihlerini Yazdıklarında Ortaya Güçlülerin Tarihi Çıkar”[19] Bu tartışmalıdır çünkü
her ne kadar bu böyleyse de o eserlerden yazana, topluma ve döneme ait birçok
yorum çıkarılabilir. Ancak Mikro Tarihin bu anlayıştan doğan bir tarafı da
muhakkak vardır. Büyük ve güçlülere karşı Mikro Tarihin küçük insanların
hayatlarını –bir anlamda gündelik tarih- incelemesi önemlidir. Yani devletin
yaptıkları, örneğin Divan-ı Hümayun’un faaliyetlerinden ziyade sıradan
insanların gündelik hayatı önem kazanmıştır. Bu minvalde kadı sicillerinin
önemi vurgulanmalıdır. Ancak bu tarih anlayışının önemli temsilcilerinden biri
olan Ginzburg Mikro Tarihin sadece bireye indirgenerek ele alınmasını
kastetmemektedir. O mikro kelimesinin dikkatli bir bakışı ifade ettiğini “sinek
ve filler arasında seçim” yapmadığını söylemektedir. Bunun yanında o küçük
insanlar, bireysel insanların kaderi anlayışını da reddetmemiştir.[20] Kaynaklar izin verdiği
ölçüde bireylerin tek tek incelenmesi gerektiğinin görmezden gelinmemesi ve
birey kavramının ‘alt tabakalara’ kadar genişletilmesi amaçlanmıştır.[21] 15. ve 16. yüzyıllardan
beri Batı moderniteye ‘evrilirken’ birey kavramına doğru gidildiği ve moderniteyle
kendi eserlerinin altına kendi imzalarının atıldığı[22] görülmektedir. Konu
dışına çıkılmadan bir örnek mahiyetinde Türkiye’nin önemli halk müziği
sanatçılarından Neşet Ertaş’ın (1938-2012) kendi zamanındaki sanatçıların
eserlerinin altına imza atmadıklarını, onları topluma mal ettiklerini, şimdiki
sanatçıların isen buna önem verdiği şeklinde söylediği bir cümleyi zikretmek
gerekir. Türk toplumlarında her ne kadar insanlar kendi tekliklerini yaşamaya
eğilimli[23]
olsalar da cemaat yapısının daha ziyade olduğu görülmektedir. Mikro tarihte ele
alınan bireyse – ki bunların Bismarck vs. olmadığı bilinmektedir- önemli olan
kişinin zihni yapısıyla birlikte bütünüyle ele alınmasıdır. Bu bağlamda
yukarıda Ginzburg üzerinden zikredildiği gibi antropolojiyle ilgisi yadsınamaz.
Peter Burke Mikro Tarihin antropolojiyle karşılaşmaya bir yanıt olduğunu
söylemektedir.[24]
Mikro tarih yazımında sadece büyük insan
ve sıradan insan ayırımı yoktur. Mikro Tarih’te üç farklı küçülme vardır:
Coğrafyanın daraltılması, kronolojik sınırlama ve tarihsel olgunun veya olayın
küçültülmesidir.[25]
Burada kaynakların önemi vurgulanmalıdır. Kaynakların yetersizliği bu
çalışmaların istenildiği gibi yapılamamasına sebep olmaktadır. Bazen de tek bir
belge çerçevesinde eserler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu Mikro Tarih
çerçevesinde karşılaşılan sorunlardan biridir: Tek bir belgeden yola çıkılarak
elde edilen sonuçların genelleştirilmesidir.[26] Evet bir belgeden gerek
dönemin yapısı gerekse metni kaleme alanın yaşayışı, kültürel birikimi ve
zihinsel dönüşümü hakkında birçok sonuç çıkabilir. Ancak o kişi üzerinden
diğerlerini de dahil ederek sonuç çıkarmak birçok hataya sebep olabilir.
Ginzburg’da da bunu görüyoruz. Menocchio üzerinden genelleme yapılamaz çünkü
yazar onun bulunduğu bölgedeki kişiler arasında zaten farklı olduğunu ortaya
koymaktadır. Peki sıradan olan nedir? Cemal Kafadar, sıradan olanın ele
alınmayla sıra dışı hale geldiğini söylemektedir.[27] Yani tarihçi neyi ele
alıyorsa onun varlığı netleşir ve sıra dışı hale gelir.
Mikro
Tarihin bazı ekollerle bağlantılı olarak -karşı ya da eksikliği gidermek-
ortaya çıktığı bilinmektedir. Bunlardan biri Annales ekolüdür. Oktay Gökdemir
Mikro Tarihi Annales ekolünün dünya tarihyazımına getirdiği yeniliklerden biri
olarak görmüş ve bu tarih yazımının örneklerine 16. Ve 17. Yüzyıllarda
Avrupa’da ülke tarihinden kent tarihine, kent tarihinden kasaba veya köy
tarihine, oradan da birey tarihine doğru bir geçişin örneklerinin bilinçdışı
bir şekilde olduğundan bahsetmiştir.[28]
[1] Ayhan
Bıçak, “Tarih Düşüncesi”, Cogito:
Tarihyazıcılığı, S: 73, İstanbul, 2013, s. 47.
[2] Nuri
Adıyeke, “Kuantum Tarih Kurgusu (Makroskobik Tarihten Mikroskobik Tarihe)”, Türkiye’de Tarihyazımı, Ed: Vahdettin
Engin-Ahmet Şimşek, 2. Baskı, İstanbul, 2017, s. 370-372.
[3] Peter
Burke, Tarih ve Toplumsal Kuram, Çev:
Mete Tunçay, 6. Baskı, İstanbul, 2014, s. 39.
[4] Cemal
Kafadar, Kim var imiş biz burada yoğ
iken, Dört Osmanlı: Yeniçeri, Tüccar, Derviş ve Hatun, 7. Baskı, İstanbul,
2019, s. 13.
[5]ElnurAğayev,
“Mikro Tarih”, Tarih İçin Metodoloji,
Ed: Ahmet Şimşek, 1. Baskı, Ankara, 2015, s. 140.
[6]A.g.e., s. 141.
[7] Carlo
Ginzburg, Peynir ve Kurtlar, Bir 16. Yüzyıl
Değirmencisinin Evreni, Çev: Ayşen Gür, 7. Baskı, İstanbul, 2019, s. 96.
[8]Georg G.
Iggers, Bilimsel Nesnellikten
Postmodernizme Yirminci Yüzyılda Tarihyazımı, Çev: Gül Çağalı Güven, 4.
Baskı, İstanbul, 2011, s. 106.
[9] Oktay
Gökdemir, “Tarihyazımında İki Yeni Yaklaşım: Sözlü ve Yerel Tarih”, Tarih Nasıl Yazılır? Tarihyazımı İçin Çağdaş
Bir Metodoloji, Ed: Ahmet Şimşek, 2. Baskı, Ankara, 2019, s. 143.
[10] Mustafa
Dağ, Annales Tarih Ekolü ve Türkiye’de
Yerel Tarihyazımı (1939-2000) (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Denizli, 2020,
s. 61.
[11]Ginzburg,
a.g.e., s. 102.
[12]Ağayev,
a.g.m., s. 143.
[13]Ağayev,
a.g.m., s. 143..
[14] Peter
Burke, Tarih ve top., s. 39.
[15] Adıyeke,
a.g.m., s. 378.
[16] Şimşek,
Metodoloji, s. 385.
[17]ChristianMeier,
“Makro Mikro Tarih İlişkisi Üzerine Notlar”, Çev: Doğan Gün, Memleket Siyaset Yönetim, C:7, S:18,
2012, s. 101.
[18]Iggers, bilimsellikten
a.g.e., s. 104.
[19] Franz
Babinger, SimavnaKadısıoğlu Şeyh
Bedreddin, Çev: İlhami Yazgan, 1. Baskı, Ankara, 2014, s. 19.
[20]Agayev,
a.g.m., s. 141.
[21]Ginzburg,
a.g.e., s. 22.
[22]
Kafadar, a.g.e., s. 20.
[23] Kâtip
Çelebi, Mîzânü’l-Hakk Fî ihtiyâri’l-Ehakk,
Çev: Orhan Şaik Gökyay- Süleyman Uludağ, 1. Baskı, İstanbul, 2008, s. 84.
[24] Peter
Burke, Kültür Tarihi, Cev: Mete
Tunçay, 2. Baskı, İstanbul, 2008, s. 62.
[25] Adıyeke,
a.g.m., s. 377.
[26]
Adıyeke, a.g.m., s. 380.
[27]
Kafadar, a.g.e., s. 17.
[28] Oktay
Gökdemir, a.g.m., s. 141.
Yorumlar
Yorum Gönder